Iris ve Massalia Asteroidlerinde Su Keşfedildi: Dünya’nın Kökenleri Hakkında İpuçları
Güneş Sistemi, gezegenlerden ve aylardan kuyruklu yıldızlara ve asteroitlere kadar farklı nesnelerin bir koleksiyonudur. Güneş’in etrafında dönen 1 milyondan fazla asteroit olduğu ve üzerlerinde bulunan suyun uzun zaman önce buharlaşmış olması gerektiği düşünülüyordu.
ASTEROİDLERİN YÜZEYİNDE SU BULUNDU
Ancak NASA ve Almanya işbirliğiyle geliştirilen SOFIA kızılötesi teleskopundan elde edilen verileri kullanan yeni bir araştırmada, Iris ve Massalia isimli silikat asteroidlerinin yüzeyinde su molekülleri keşfedildi.
Bu keşif, özellikle asteroitlerin erken gezegen oluşum sürecinin kalıntıları olduğu ve bileşimlerinin Dünya’ya suyun nasıl ulaştığına dair ipuçları verebileceği için önemlidir.
IRIS ASTEROİDİNİN ÖZELLİKLERİ NELER?
Milyonlarca asteroit arasında Iris’in çapı 199 kilometre olup diğer asteroitlerin yaklaşık yüzde 99’undan daha büyüktür. Mars ve Jüpiter arasındaki asteroit kuşağında, Güneş’in etrafında ortalama 2,39 astronomik birim uzaklıkta döner ve bir yörüngeyi tamamlaması 3,7 yılı alır.
Massalia ise 135 km çapında ve Iris’inkine benzer bir yörüngeyi paylaşır. Güneş Sistemindeki asteroitler bileşim ve yapı bakımından biraz farklılık gösterir. Güneş’e daha yakın bölgelerde buz içermeyen silikat asteroitler hakimdir, ancak daha uzakta buzlu asteroitler daha yaygındır.
SOFIA, 2022 yılında emekliye ayrılan Stratosferik Kızılötesi Astronomi Gözlemevi’nin kısaltmasıdır. SOFIA, Ekim 2020’de Ay’ın güneşli yüzeyinde su tespit eden ilk teleskop olmuştu. SOFIA’nın Zayıf Nesne Kızılötesi Kamerası (FORCAST) enstrümanı, Iris ve Massalia gibi dört silikat zengini asteroiti yakalamıştı.
Bunlardan ikisinde, moleküler suya işaret eden orta kızılötesi spektral imzalar bulmuştu. Daha önce asteroit örneklerinde su molekülleri tespit edilmişti, ancak bu, bu tür bir gözlemle yüzeyde tespit edilen ilk seferdi.
AY’DA BULUNAN SU MOLEKÜLLERİYLE TUTARLI ÇIKTI
Araştırmanın baş yazarı olan Güneybatı Araştırma Enstitüsü’nden Dr. Anicia Arredondo, spektral çizgilerin gücüne dayanarak, asteroitler üzerindeki suyun hacmi ve yaygınlığının Ay’da bulunanlarla tutarlı olduğunu doğruladı. Burada da su hem minerallere bağlıydı hem de silikatlar tarafından absorbe ediliyordu.
Suyun Güneş Sistemindeki dağılımını tam olarak anlamak için daha fazla analiz yapılması gerekiyor ancak çalışmanın ardından ekip, daha fazlasını öğrenmek için artık daha kaliteli optiklere ve çok daha iyi bir sinyal/gürültü oranına sahip olan James Webb Uzay Teleskobu’nu kullanacak.
Dünya’nın suyunun büyük bir kısmının asteroitlerden geldiği düşünülüyor. Bu nedenle, bu keşif, gezegenimizde yaşamın nasıl başladığına dair büyük anlamlar taşıyor. Ayrıca, uzaydaki suyun dağılımını anlamak, güneş sistemi dışındaki gezegen sistemlerinde ve yaşam olasılığında da bize yardımcı olabilir.