İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2024 yılında geçerli olacak asgari ücreti belirlemeye yönelik çalışmaları kapsamında ilk toplantısını bugün yapacak. Komisyon’da bu yıl ilk kez 4 işçi yer alacak. İşveren tarafı dengeli, işçi kesimi ise insan onuruna yakışır bir asgari ücret istiyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun toplantısı, TSİ 13.30’da başlayacak. Toplantıya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan başkanlık edecek.
Toplantıda, işveren tarafını Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), işçi tarafını ise en fazla üyeye sahip konfederasyon olduğu için TÜRK-İŞ temsil edecek. İşveren heyetinin başkanlığını TİSK Genel Sekreteri Akansel Koç, işçi heyetinin başkanlığını ise TÜRK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar yapacak.
Bu yılki görüşmelerde önceki yıllardan farklı olarak, 5 kişilik TÜRK-İŞ heyetinde ilk kez 4 işçi birden yer alacak. Kasiyer, sağlık çalışanı, enerji işçisi ve karayollarında çalışan bir taşeron işçi, bu yıl yeni asgari ücretin belirlenmesi sürecine katkı verecek.
İşçi sendikaları, işveren sendikaları ve hükümet temsilcilerinden oluşan 15 kişilik komisyon dört kere bir araya geldikten sonra önümüzdeki yıl uygulanacak asgari ücreti açıklayacak.
Bu yılki asgari ücret pazarlığının önceki yıllara göre daha çetin geçmesi bekleniyor.
Bunun nedeni tarafların beklentileri arasında farkın iyice açılması.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Başkanı Arzu Çerkezoğlu yüksek enflasyon nedeniyle asgari ücrete iki yerine yılda dört kez zam yapılması gerektiğini söyledi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan ise asgari ücrete geçmişte yılda bir kez zam yağılan dönemler olduğunu hatırlatarak “yine tek zam olacak şekilde çalışıyoruz” dedi.
Zam sıklığının yanı sıra zam miktarında da beklentiler farklı.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Eylül ayında “Bundan sonra ücret düzenlemeleri hedef enflasyona göre yapılacak” demişti.
Yatırım bankası JP Morgan’a göre Türkiye’de yıllık enflasyon Mayıs 2024’te yüzde 73’e yükselek. Merkez Bankası’nın internet sitesinde yer alan 2024 enflasyon hedefi yüzde 5.
Asgari ücret halen bir işçi için aylık brüt 13 bin 414 lira 50 kuruş, vergiler ve kesintiler düştüğünde net 11 bin 402 lira 32 kuruş olarak uygulanıyor.
Asgari ücretin işverene toplam maliyeti, bir işçi için 15 bin 762 lira 4 kuruş. Bunun 13 bin 414 lira 50 kuruşunu brüt asgari ücret, 2 bin 79 lira 25 kuruşunu sosyal güvenlik primi, 268 lira 29 kuruşunu işveren işsizlik sigorta primi oluşturuyor.
Sendikalar, iki ebeveynin çalıştığı dört kişilik bir aileyi yoksulluk sınırı veya üzerinde tutacak bir asgari ücret talep ediyor.
TÜRK-İŞ’in Kasım ayı verilerine göre 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 45 bin 686 TL. Önümüzdeki yıl enflasyonla birlikte rakam daha da artacak.
Ancak Kasım ayı baz alınsa bile sendikaların asgari ücret talebi neredeyse 23 bin TL’ye denk geliyor.
Peki Türkiye’de asgari ücret diğer Avrupa ülkelerine kıyasla ne durumda?
Grafiklerle inceledik.
8 yılda gerileme
Türkiye’deki asgari ücret 2015 yılına kadar pek çok Doğu Avrupa ülkesinin üzerindeydi. Fakat o tarihten sonra tablo tersine döndü.
Kocaeli Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde endüstri ilişkileri, emek tarihi ve çalışma hukuku üzerine çalışmalar yürüten Prof. Dr. Aziz Çelik, Avrupa Birliği’ne (AB) giren gelir düzeyi düşük ülkelerin ortak pazar ve emeğin serbest dolaşımının bir parçası haline gelmesiyle, bu ülkelerde asgari ücretin artmaya başladığını söylüyor.
Öte yandan Türkiye’deki asgari ücret yalnızca AB üyesi ülkelerin gerisinde kalmadı, Sırbistan ve Karadağ gibi ülkeler de Türkiye’yi geride bıraktı.
Öyle ki Eurostat verilerinde yer alan 27 Avrupa ülkesi arasında Türkiye 1 Aralık 2023 itibarıyla, Arnavutluk’un ardından en düşük asgari ücreti veren ikinci ülke oldu. Üstelik sekiz yıl önce Türkiye Arnavutluk’un yaklaşık dört katı asgari ücret verirken bugün bunlar neredeyse eşit hale geldi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve partinin Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan sorumlu gölge bakanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, bunda Türk Lirası’nın büyük değer kaybının da etkili olduğunu söylüyor.
Prof. Karatepe, “İhracatı artırmak isteyen iktidar, ürün fiyatlarında kontrol edebildiği tek kısım olan işçilik ücretlerini baskılayarak avantaj elde etmeye çalıştı ama ithalat ihracattan daha fazla arttı” diyor:
“Vatandaşı yoksullaştırarak dış ticarette rekabetçi olunamayacağını da net bir şekilde gördük. Ücretleri baskılayan politikaların beklenen sonucu vermeyeceğini, sadece yoksulluğa yol açacağını görüyoruz.”
Prof. Aziz Çelik, Türkiye’deki sendikalaşma oranlarının diğer Avrupa ülkelerinden daha düşük olmasının da asgari ücretin düşük kalmasında önemli bir etken olduğunu ekliyor:
“Avrupa’ya kıyasla Türkiye’de bir de Toplu İş Sözleşmesi (TİS) problemi var. Türkiye’de TİS’ler sadece sendikalı işçileri kapsarken örneğin Fransa’da o işyerindeki herkes TİS’ten faydalanıyor. Böylece Fransa’da sendikalaşma oranı yüzde 10’un altında olsa da TİS kapsamında çalışanların oranı yüzde 90’ın üstünde oluyor.”
Prof. Dr. Çelik, “Asgari ücretin nominal olarak ne kadar arttığının bir kıymeti yok, asgari ücretin alım gücünün ne kadar arttığı önemli” diyor ve son dönemdeki asgari ücret artışlarının alım gücünü artırmadığını söylüyor:
“Reel bir asgari ücret artışı olduğunu söylemek oldukça zor.”
Yüksek zam enflasyonu artırır mı?
Asgari ücrette gerçekleşecek büyük bir artışın enflasyon oranını da yukarı çekeceğine dair kaygılar da var.
Prof. Dr. Yalçın Karatepe ise bu görüşe katılmıyor:
“Asgari ücrete yapılan zammın önemli bir kısmı enflasyonun yol açtığı satın alım gücü kaybını telafi etmeye yönelik. Şimdi siz asgari ücreti artırarak insanları doğalgaz faturalarını ödeyebilir hale getirmeniz enflasyonu artırabilir mi?
“Türkiye’deki enflasyonun nedeni talep kaynaklı değil. Türkiye’deki enflasyonun nedeni maliyet kaynaklı, bunun ana nedeni de faiz politikasına bağlı olarak döviz kurlarındaki artış. Asgari ücretteki artış bu yüzden enflasyona yol açmaz, bunu çok net söyleyebilirim.
“Üstelik enflasyonla mücadeleyi vatandaşın yoksullaşması üzerine kurgulamak bir iktidar politikası olamaz zaten. İnsanları domates biber almasına imkan vermeyecek bir gelir seviyesine mahkum ederek enflasyonu düşürüyoruz diyebilir misiniz? Bir iktidarın esas amacı halkın refahını yükseltmek olmalı.”
Karatepe, asgari ücreti yüksek oranda artırmanın, yoksul işçilerin alım gücünü artırmada tek başına yeterli olmayacağını söylüyor:
“Enflasyonu kontrol altına almanız lazım. Enflasyonu düşük seviyelere indirmediğiniz sürece yapacağınız her artış etkisini birkaç ay içinde yitirecektir, elde edilen gelir ihtiyaçları karşılamaya yetmeyecektir.
“Türkiye’de ücretlerin düşük olması çok büyük bir sorun. Sadece asgari ücretlilerin değil, tüm çalışanların maaşları düşük. Bunu sadece bir gözlem olarak söylemiyorum.
“Yoksulluk sınırı olarak açıklanan verileri dikkate alacak olursak bugün çalışan nüfusun neredeyse yüzde 90’ı yoksul.”
Prof. Aziz Çelik, diğer Avrupa ülkelerinde asgari ücretlilerin oranının çok düşük olduğuna, Türkiye’de ise işgücünün yarısından fazlasının asgari ücretle çalıştığına ve böylece işçi sınıfının bir “asgari ücretliler topluluğuna” dönüştüğüne de dikkat çekiyor:
“Avrupa ülkelerinde temel ücret belirleyicisi toplu pazarlıklarken Türkiye’de asgari ücret temel ücret belirleyicisi.
“Bu çok ciddi bir problem. Ben bunu ‘asgari ücret tuzağı’ olarak adlandırıyorum.
“Asgari ücret yüksek düzeyde artırılıyor fakat geri kalan maaşlar aynı oranda artırılmadığı için daha fazla işçi asgari ücretli haline geliyor, asgari ücret bir ortalama ücrete dönüşüyor.
“Bu bütün ücret politikasının hükümet tarafından kontrol edilmesi anlamına geliyor. Diğer ücretlere de en azından asgari ücret kadar zam yapılmadığı sürece bu durumun kötüleşerek devam edeceğini düşünüyorum.
“Asgari ücret AKP döneminde yaklaşık 30 kat artarken memur maaşları, kamu işçisi ücretleri ve emekli aylıkları 13-15 kat arttı. Bu da bütün ücretleri asgari ücrete yakınlaştırdı. Bunun bir ücret politikası olduğunu düşünüyorum.
Peki bu tablo nasıl değiştirilebilir?
Prof. Karatepe’ye göre bunun için işgücünün ve şirketlerin milli gelirden aldığı payın değişmesi lazım.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2016’da işçiler milli gelirin yüzde 40’ını alırken bu oran 2020’de yüzde 38’e, 2022’de ise yüzde 25’e geriledi.
Şirketlerin aldığı pay ise aynı yıllarda sırasıyla yüzde 41, yüzde 42 ve yüzde 54 oldu.
Şirketlerin kârlarının büyük oranda arttığını söyleyen Karatepe, “Aslında şirketler çalışanlarına daha yüksek maaş ödeyebilecek gelire sahip. Peki çalışanlar neden bu yüksek ücretlere erişemiyor? Çünkü sendikal haklarda büyük eksiklikler var” diyor.